Çalışma Ofisini Yeniden Hayal Et

Şehir Hayatı ve İnsanlar

Şehir Hayatı ve İnsanlar

İstanbul; metrpolleşme olarak 1950 li yıllara kadar geriye gitmektedir. Metropol şehir nüfusu 10 milyonu geçen, kültürel, ekonomik, toplumsal, siyasal açıdan güçlü farkındalıklar oluşturabilecek bir yapıya sahiptir.

 Ülke ekonomisine büyük katkı sağlamaktadır. İş olanaklarının fazlalılığı nedeniyle sürekli göç alan şehirler haline gelir.  Milyarlarca insan doğup büyüdüğü yerleri terk edip şehirlere yerleşmiştir. Şehir hayatı ve insanları incelediğimizde 20’nci yüzyılın ortalarında dünya nüfusunun yüzde 30’u büyük şehirlerde yaşarken, günümüzde bu oran yüzde 50’yi çıkmıştır. Kırsaldan kaçış olmasa da büyük yerleşim merkezlerinde nüfus patlaması yaşanıyor. En çok çocuk şehirlerde doğuyor. 2050 yılına kadar dünya nüfusunun yüzde 80’inin kentli olacağı tahmin ediliyor.* İstanbul’daki nüfus 2018 yılında 15 milyon 67 bin 724 olmuştur.* yeni veriler 2022 yılında açıklanacaktır. Şuandaki rakam bile şehrin kapasitesinin oldukça üstünde, bunu her gün işe giderken ya da sokağa çıktığımızda fark edebiliyoruz. Kalabalık olmasıyla beraber problemlerde ortaya çıkıyor. Alt yapı sorunları, kalabalık, doğal alanların yok olması, trafik, hava kirliliği, gürültü… liste uzayıp gidebilir. Çalışma hayatından kaynaklı insanların metropollerden uzaklaşamaması ve yeni iş fırsatları gören genç neslin şehirlere göçüyle iyice nüfus artacaktır. Kentlerde sıkışan insanların doğaya olan ihtiyacını karşılayabilecek kaçamak olarak tabir edilen alanlar dışında hiçbir yeri kalmamıştır. Sadece gezme olarak gidilebilecek olan bu yerler maalesef ki o alanlarında şehirden kaçmak isteyen insanlarla dolup taşmasına neden oluyor. Bu kadar kalabalık bir şehirde insanlar neden birbirini tanımıyor, insan olmadığında mı? Tabiki hayır. Kentin koşuşturmasında o kadar çok kendini kaptırıyor ki, bir kaç arkadaşının dışında görüşebileceği kimse yokmuş gibi. Yabancılaşmaya en büyük örneklerdendir metropoller. Sürekli bir telaş, sürekli bir koşuşturmayla geçiyor hayat. Kendine ayırabilecek vakti kalmıyor ve kendince vaktini verimli kullandığını sanıyor. Fiziki problemlerin yanında en büyük problemlerden biride budur. Metropol kendi sakinlerini öylesine yüksek hızda, doygun yeğinlikte ve ani dalgalanmalarla uyarır ki, insanların “sinir uçlarını yırtacak raddeye kadar zorlar,” artık onları belli eşiklerin ötesindeki hızlara, değişimlere, farklılıklara tepki veremez hale getirir.*

 Çalışma imkanlarının metropoller dışında farklı şehirlerde daha zor olduğu düşünüldüğünde yapacak bir şey yokmuş gibi duruyor ama öyle değil, insanlarla iletişimi koparmadan çalışabilecekleri farklı ortamlar yatarak ortama ayak uydurabileceklerdir.